Cem Derya Dikici'nin Kamp ve Gezi Güncesidir !

.

23 Ekim 2010 Sasalı Piknik

Herkese Merhaba,
Ekim ayı etkinlik bakımından yoğun geçti diyebilirim. Öyle ki ay sonuna yaklaştığımız şu günlerde dizim, bacaklarım ve belim ağrımaya başladı. (Galiba biraz dinlensem iyi olur J )

Emektarımla baş başa gün batımı :))))
Gelelim etkinlik güncesine; 23 Ekim C.tesi günü İzmir Delileri ile Karşıyaka’dan Sasalı Piknik alanına bisiklet ile gidip geri döndük. 24 Ekim Pazar ise Gezenbilir grubu ile Güzelbahçe’den Narlıdere’ye toplamda 15km’ye yakın dağda yürüdük J

İzmir Körfezinden güneş batışı
Olayları tarih sırasına göre vermek gerekli diye düşünüp; Sasalı pikniği ile başlayayım. 

İşte İzmir Delilerinden bir gurup !!!
İzmir Delileri isimli bir grup ile c.tesi günü Karşıyaka’dan Sasalı’ya kadar gitmeye karar verdikten sonra acaba o kadar yolu çıkarır mıyım diye derin bir düşünce beni benden aldı. Ara sıra Karşıyaka bostanlı arasında bisiklet ile gidip geliyordum ancak bu sefer mesafe 15km civarında idi. Bunun dönüşünü de hesaba katar isek yaklaşık 30-35km yol yapıyor. Hadi ben dayandım diyelim ya emektar bisikletim dayanabilecek miydi???  Pekte hafife alınacak biri değilim doğrusu J



İşte tüm bu düşünceler beni için için yerken neden kendimi denemiyorum ki dedim. Bunun için perşembe akşamüstü hazırlanıp (tabi öncesinde ne olur ne olmaz deyip bisikletçide bisikleti kontrol ettirdim) yola düştüm. Yolda bisiklet yolunu kullanmakta ısrar eden bir sürü insan keyfimi biraz bozsa da tek mola ile 18km yolu sorunsuz çıkardım. (Üzerime esen sert rüzgârlara rağmen) Hedefim olan Sasalı Doğal Yaşam Parkına girerken bisikletim ile bir ufak sıkıntı yaşadım. İçeri bisiklet ile girilmesini yasaklanmış. Bisikletimi dışarıya kilitlemem istendi. Bende garantisini verirseniz kilitlerim dedim ama garanti veremediler. Ben de girmekten vazgeçmiş olarak geri dönerken bu yasaklamanın sebebini merak ettim ve bir yetkiliye sormak için geri döndüm. İçeride görevli yasaklamanın yeni başladığını ve nedenlerini anlattı.

Soldakinin gözleri görmüyor. Yanında ki ki ona yardım ediyor.
Daha önce böyle bir yasak yoktu ancak içeriye giren bisikletliler içeride ki yayalar ile bir iki çarpışma yaşamışlar. Özellikle yoğun günlerde içeride hızlı bir şekilde sürünce ciddi kazalar olmuş. Buna mecbur kalındığını çok şikâyet alındığını söyleyince itiraz edecek bir şey bulamadım doğrusu. Maalesef ki sahip olduğumuz özgürlüklerimizi yaşamayı bilemediğimizden veya kendimizi diğer insanlardan “uyanık” saydığımızdan elimizde ki özgürlükleri bile yaşamıyoruz. Bazı şeyler galiba bize bol geliyor. Bu bindiğimiz dalı kesme alışkanlığımız umarım tez elden biter. İçeride ki görevliler nezaket gösterip geri dönmeme müsaade etmeyip bisikletim için güvenli bir yer gösterinde bende yayan olarak içeri girebildim.

Sağdakinin ifadesine bakar mısınız???
Burası beni hem çocuk gibi neşelendiriyor hem de üzüyor. İçeride ki hayvanların önceki yaşam şartlarını bildiğimden burası eskiye göre oldukça iyi ama içeride ki hayvanların özgür olmadıkları fikri ve yaşadıkları stresi, fark edince insan üzülüyor. Örneğin meşhur filimiz Bahadır (namı diğer; Pak Bahadır) ile arkadaşlık etsin diye gelen yeni filimiz Begümcan; Bahadır kaptığı enfeksiyondan hasta olup gözlerini hayata kapatmasından sonra girdiği sıkıntıdan çıkmış görünmüyordu. Öyle ki hava alıp güneşlensin diye her gün dışarı salındığında kendisi için hazırlanan alana çıkmayıp içeriye girmek için demir kapıları dövüp durması içimi feci burkuyor doğrusu.

Uzun burun !!!
İçeride  ki gezimi bitirip geri dönüş yolunu tuttuğum da biraz yorulmuş olduğumu fark ettim. Yol üstündeki banklarda durup dinlendikten sonra bisikletime atlayıp Karşıyaka’ya doğru yola devam ettim.

Aramızda enerjisi hayli fazla arkadaşlar vardı 
Akşam hava karardığında eve varmıştım. (Yüzümde bir sevinç dizlerimde bir ağrı ile) Sevinmem parkuru sorunsuz tamamlamaktandı. Üzüntüm ise pedal çevirmeyi bilmememden kaynaklanan diz ağrım nedeniyle olmuştu.

Allahım sana geliyorum....
İyi bir dinlenmenin ardından ctesi günkü bisiklet gezisine hazırdım. Bostanlı iskelesinde buluşup Sasalı’ya giden bisiklet yoluna girdik. Yavaş tempolu bir sürüş ile vardığımız piknik alanı çok güzel bir yerde idi. Piknik alanının girişinde 600-700 civarında köpeğe ev sahipliği yapan bir barınak bile vardı. Barınakta koruma altına alınmış köpekleri izlemek insanın içini biraz burkuyor. Öyle ki yüzlerine baktığımda yüzlerinde terk edilmişlik, güvensizlik, korku, tedirginlik ve saldırganlık görüyorum ancak her şeye rağmen şefkat duygularını ve insanlara olan sevgilerini de kaybetmemişler.


İçeri girmeme izin olmadığından tel örgülerin ardından parmağımı uzatıp beni koklamalarına izin veriyorum. Eğer iyi bakamayacağınıza güvenmiyorsanız evcil bir hayvan almayınız! Zira buradakiler içinde evde bakılıp sonra da kapı dışarı edilenler hiçte azımsanacak gibi değil. İçlerinde ki ihanete uğramışlık, terk edilmişlik ve aldatılmışlık duyguları ile daracıcık alanda yaşamak zorundalar ancak tüm bu olumsuz tecrübelerine rağmen hala insanlara sevgi vermeye hazırlar! İki insanın trafikte sinyal yüzünden yaptıkları kavgaları ve bir iki bilezik yapılan canice olayları düşününce; insanın, insan olmak üzerine, ciddi ciddi düşünesi geliyor doğrusu !!!Acaba kim daha çok insana atfedilen davranışları gösteriyor ???

İzmir Delileri Gurubunun simgesi olan renkli şemsiye ile uçma denemeleri yaparken ...


Neyse bu kötü olayları unutup neşeli pikniğimize dönelim. İzmir Delileri gurubu ile Bostanlı’dan başlayıp aheste çevrilen pedallarla Sasalı piknik alanına geldik. Kısa bir dinlenmenin ardından nereden geldiği belli olmayan bir voleybol topu etrafında olunan çember ile spora olan ilgimiz hemen ortaya çıktı :) Bu arada sadece topla kaldığımız zannetmeyin lütfen ! Topla oynarken aynı kişilerle aynı zamanda 2 frizbi (˛̡) ile de oynayarak İzmir delileri gurubunun boşu boşuna deli olmadığını da ispatlamış olduk. (Bknz. yeri gelmişken; bu frizbi denen nane aslında Walter Frederick Morrison isimli bir tacirin 1950’lerde yaptığı bir icattır. Kendisinin UFO’lara benzettiği bu oyuncağa taktığı isim “Pluton Tabağı” idi. Yine o yıllarda Fresbee isimli bir kurabiye firmasının ürünün kapağını bu amaçla gençler kullanıyordu. Bu sayede bu oyuncağın ismi “pluton kapağı” değil “fresbee” (frizbi yazmak zorundayım TDK ‘da bunun bir karşılığını bulamadım maalesef L ) olarak kaldı. O kadar sevildi ki mühendisler uçuşunu rüzgar tünellerinde inceledi. Hatta Amerikan Deniz Kuvvetleri bu frizbilerin gelişmiş modellerini gece havada süzülüp işaret fişeği görevi görecek şekilde kullandı.  İşte böyle; frizbi deyip geçmemek lazım!)


Tabi ki adı piknik olup ta mangal olmadı mı pikniğin sanki boynu bükük kalır! Herkes bu bilgiye vakıf olduğundan olsa gerek ki yolda toplanan paralar ile alınan sucuklar yakılan ateşte istenen forma getirildikten sonra ekmek arasında içimizde ki sonu belli yolculuğa çıkmıştı bile :)



Doyasıya oynanan voleybol frizbi karışımı oyunlardan sonra artık dönüşe geçme vakti gelmişti. Toparlanıp dönüş yoluna çıktık. Dönüş yolu yorgunluk ve yenilenlerin sıkıştırması nedeniyle sık sık verilen kısa molalarla uzadı. Gerçi yolda gün batımı çok güzeldi. İzmir’e bu açıdan bakmamıştım doğrusu. İzmir içine bu kadar yakın sazlıkların olması beni şaşırttı doğrusu. Yakında ki kuş cennetinden gelen bir çok balıkçıl türünü kısa da olsa görme imkanım oldu.

Ay tepelerden doğarken Bostanlı...
Bostanlı’ya vardığımızda güneş batmıştı. Son km.leri bitirip eve geldiğimde dizlerim ağrıyordu :) Ağrıyan dizime rağmen eğlenceli bir gün geçirdim.

Görüşmek üzere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Benim hakkımda ne düşünüyorsan Allah sana iki mislini versin :)