Cem Derya Dikici'nin Kamp ve Gezi Güncesidir !

.

25-28 Eylül 2010 Kaz Dağları Kampı

Herkese Merhaba,

Yaz tatilinin sonunda sonbaharın güzelliklerinin yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığı şu zamanlarda yurdumuzun en güzel bölgelerinden birinden olan Kaz Dağları’nda, “2010-2011 Kamp Sezonumuzu” açmış bulunmaktayız. Fotoğrafta muhteşem ekibi görmektesiniz !

Demirbaşlar hep bir arada görünmekte !
Kaz Dağları adıyla geçen bölgede tabiat harikaları ile bir de milli parkımız bulunmakta. Fazla bilgi göz çıkarmaz diyerek, bilmeyenler için Kaz Dağlarının tarihi ile ilgili Milli Parkı ile ilgili kısa bir bilgi de paylaşmak isterim.
Homeros İlyada’sında İda Dağı olarak ta geçen Kaz Dağ’ının tarihi M.Ö. 2000 yıllara dayanır. Bölge birçok yerleşime de ev sahipliği yapmıştır. Elbette bölgenin tarihi bu kadar eskiye dayanınca yunan mitolojisinde Homeros’un İlyada’sı ile Anadolu efsanelerinden “Sarıkız” ile Hasan ve Emine’nin trajik aşkının yaşandığı “Hasanboğuldu” efsanelerine de ev sahipliği yapmıştır. 


Yine yunan mitolojisinde geçen dünyanın ilk “güzellik yarışmasına” da ev sahipliği yapmıştır.
Mitolojiye göre Olimpos’ta ki tanrılar arasında yapılan bir düğünde fitne tanrısı Eris; üzerinde “en güzele” yazılı altından bir elmayı güzellikleri ile ün salmış olan Hera, Afrodit ve Athena nın arasına gizlice atar. Bu 3 güzelde kendilerinden emin olarak bu elmayı sahiplenmeye çalışır ama kavga büyür ve Baş Tanrı  Zeus’a çıkılır. En güzelin seçimi ile ilgili kararı vermekten rahatsız olan Zeus birazda işin içinden sıyrılmak için bu görevi İda Dağında ki yakışıklı Paris’e verir. Yakışıklı Paris zor bir karar verip elmayı, kendisine güzeller güzeli Spartalı Helena’nın aşkını vereceğini söyleyen Afrodit’e verir. Afrodit sözünde durur ve Paris’i Helana’nın yanına gönderir. Paris Helena’nın güzeliğinde adeta büyülenir ancak Helena Kral Menelaos’un karısıdır ! Paris bir şekilde Helena’yı İda’ya kaçırır. Bunun üzerine Kral Menelaos ordularını İda dağına getirerek 10 yıl sürecek olan tarihin büyük savaşlarından olan ve aynı zamanda Truva Atının da kullanıldığı meşhur Troya savaşı başlar. Görüldüğü üzere tarihi ile de oldukça zengin bir yer Kaz Dağları.



Mitoloji ve tairih bir kenara bırakırsak, Kaz Dağı, coğrafi konum itibarıyla; Balıkesir ilimizin Edremit ilçesinin kuzeyinde Biga Yarımadası’nda bulunur. Marmara ve Ege’yi birbirinden ayırır. Dağda kuzey güney istikametinde bulunan harika vadile bulunmaktadır. Yürüyüşler için harika rotaları mevcuttur. Bu bölge aynı zamanda ev sahibi olduğu yabani yaşam türleri bakımından da zengindir.



Kaz Dağları aynı zamanda bir oksijen zengindir öyle ki dünyanın en zengin oksijen kaynakları içinde ilk üçte sayılmaktadır. Bu bolluk aslında Kaz Dağlarının zengin karaçam, kayın, köknar, kestane, meşe, çınar vb ağaçları ile bitki örtüsünün getirdiği hava ile birlikte denizden gelen iyot yönünden zengin havanın birleşmesinden ileri gelmektedir. Özellikle Şahindere boğazı bu bakımdan oksijen çadırı olarak gösterilmektedir !


Bu kadar bilgi yeter diyerek kamp günlümüze geçebiliriz. (ne yapalım mesaj kaygısı güdüyoruz ister istemez J )  25 Eylül 2010 C.tesi sabah hazırlıklarımızı önceden tamamlayıp yola düştük. Yaklaşık 2,5 saatlik bir yolculuktan sonra Edremit’in Zeytinlik Mevkii’ne ulaştık. Buradan kamp yapacağımız alana en yakın köy olan Mehmetalanı’na aracımızı park ederek çantalarımı yüklenip öğle sıcağında yaklaşık 5 km lik bir çıkış yaptık. Her ne kadar eylül sonu olsa da sıcaklık 34 °C’nin altına düşmedi !






Kamp yapacağımız alana geldiğimizde çadırlar için en uygun alanı aramak için biraz uzun süren bir keşif yaptık. Uzun sürmesinin sebebi  önümüzde ki akşam yağmur beklentimiz olması ve çadırı dere yatağının biraz uzağında bir yere kurmak istememizden kaynaklanmaktaydı. (Zira bu bölge ile ilgili yaptığım araştırmada; burada ki bir kamp alanında, dere kenarına çadır kuran bir ailenin; yağan şiddetli yağmurun oluşturduğu selin, önünde ki setleri devirmesi ile aniden güçlenerek ailenin içinde olduğu çadırın sürüklendiği ve ölümlerine sebep olduğu yönünde bir habere rastlamıştım!)


Çadır için yer bakarken dere yatağı boyunca aşağı inince; sezonunu kapatmış olduğunu tahmin ettiğimiz bir  boş bir kamp alanına ulaştık. Burası hem yağacak yağmurun oluşturabileceği sel için güvenli hem de tuvalet ve su gibi ihtiyaçlarımızı karşılaması bakımından oldukça tatminkar olduğundan burada çadırlarımızı kurmaya karar verdik.
Çadırları kurduktan sonra acıkan karnımızı doyurmak için bir şeyler atıştırıp civarı keşfe çıktık. Burası gerçekten hem doğası hemde havası ile harika bir yer. Kamp alanında yapılan suni setin oluşturduğu harika bir doğal havuz gördüm. Tabi bölgeyi araştırırken içinde yüzülebilecek büğetler olduğunu okumuştum. Eeee “su olunca Cem durmaz” deyip (bunu yazın bir kenara zira  atasözü olarak dilimize yerleşecektir  umarım) mayomu altıma geçirip kendimi –benim ılık diye nitelendirdiğim- havuza attım. Su o kadar temiz ve berraktı ki dibi detayıyla görmek mümkün. Sudan çıkışım tahmin ederseniz biraz uzun sürdü. Hakiketten bu kadar güzel bir havuz yakalamışken durmak olmazdı. Maalesef ki kamp arkadaşlarım yanlarına  mayo almamışlardı ancak bu Mansur’u pek durdurmadı :)


Yüzme sonrasında yaktığım ateş ile ısınıp çay kahve keyifmizi yaptıktan sonra geriye akşam yemeğimizi yemek kalmıştı. Yanımızda getirdiğimiz yiyeceklerimizde yedikten sonra yolda gelirken gördüğümüz minik bir şelaleye kadar yürüyüp gece fotoğrafı çekmeye ve aynı zamanda telefon etmeye (bulunduğumuz alanda telefonlar çekmiyordu) çıktık. Çekilen fotoğrafların ardından kamp alanımıza geri dönüp dere kenarında ateş başında çay muhabbetine daldık. Gecenin ilerleyen saatlerine doğru yorgunluğunda etkisi ile çadırlarımızda derin uykuya daldık.

Ne yapalım, ışıkla boyama adet olmuş bir kere ... :)
Ertesi sabah uyanıp yaptığımız kahvaltının ardından demirbaş kamp arkadaşlarım Mansur ve Özkan; civarı detaylı bir keşfe çıktı. Ben ise dizimde ki menüsküs yırtığına –sezon başı olması sebebiyle- çok güvenemediğimden ve de yüzmeye vakit ayırmak adına kampta kaldım. Ortalığı toplayıp bir kahve keyfi yaparken kamp sahibi yanında 5 kişi ile çıkageldi. Kendisi ile tanıştık ve kampın sezonunu kapandığından ve dere içinde ki sete kurdukları küçük elektrik santralini almak için geldiklerini söyledi. Kendisi ile ayak üzeri sohbet ettiğimizde kamp ile ilgili bilgi verdi. Bu kamp sakinliği ve sessizliği nedeniyle genellikle yoga yapanların uğrak noktası olduğu söyledi. Doğrusu kampın havası o kadar güzeldi ki buna hiç mi hiç şaşırmadım. Kendisi burada kalmamız konusunda bir problem olmadığını söyleyince doğrusu baya sevindim. Kendisine burayı çok sevdiğimizi ve ek kısa zamanda yine gelmek istediğimizi söyledim.  İşleri bitince selamlaşıp gittiler. Artık gönül rahatlığı ile suya girme vakti gelmişti J
Sudan yaklaşık 3 saat sonra çıktım. Oldukça üşümüştüm üzerimi değiştirip yaktığım ateş başında ısınırken bir yandan da çay demliyordum :) demlenen çay keyfimin üzerine keşiften gelen arkadaşlarım ile muhabbet ettikten sonra bir şeyler atıştırdık. Ardından fotoğraf çekmek için ayrıldım. 


Elinde bir fotoğraf makinesi ile gezinirken muhteşem bir doğa ile karşılaşan herkes gibi ben de deli gibi fotoğraf çektim :) Burada ancak bir kısmını paylaşabiliyorum. Umarım sizde vakit ayırıp burada kamp yaparsınız da burasını sadece blog’umda ki fotoğraflardan görerek yetinmezsiniz zira o kadar muhteşem ki insanın ayrılası gelmiyor. Planladığımız tarihin öncesinde geri dönmek zorunda kaldığımız için maalesef ki üzülüyorum L  26 Eylül 2010 pazar günü çadırlarımızı akşam yağan yağmurun ıslaklığının kurumasını bekledikten sonra toparlayıp dönüş yolunu tuttuk. Birazda içim buruk şekilde köye geri döndük.

Fotoğrafı çeken Özkan'a makinayı eğri tutuyorsun derken...
Not: Sağımda ki çay dolu kupaya dikkat !
Şelaleyi biraz kapatmışım galiba :)
Bir kamp dönüşü hatırası.
Benim yüzüm biraz asık galiba :(
İnişte Zeytinlik meydanda ki köy kahvesinde durup keyif çaylarımızı içtikten sonra dönüş yoluna çıktık.
Doğrusu bu kampın tadı damağımda kaldı. En kısa zamanda yine oralara gitmek istiyorum. Kaz Dağlarını şiddetle tavsiye ediyorum. Muhteşem bir doğası var . Bu zamana kadar burayı yakınen tanımamış olmama doğrusu hayıflanıyorum.

Başka kamplarda görüşmek üzere esen kalınız.

Not1: Ey insanlar; hafta sonlarınız da; şehrin kirli havasına, kalabalığına ve tıklım tıklım dolan alışveriş merkezlerine gitmeye mecbur değilsiniz !!!