Cem Derya Dikici'nin Kamp ve Gezi Güncesidir !

.

27-28 Şubat Çatalkaya Kamp Güncesi

Merhaba Herkese,

Şubat ayını kapatmadan dedik ki "şimdi tam kamp mevsimi, kaçırmak olmaz" !!! Bu sebeple, tam gaz yola devam dedik ve daha Karagöl Kampının kırkı çıkmadan hemen Çatalkaya kampını planlayıverdik.



Yazıma başlamadan önce bu kampa katılma sürecimde göstermiş olduğu özverisi ve değerli katkıları için değerli eşime buradan bir kez daha teşekkür ederim :) Kendisinin üzerimde ki emeği, ne kadar çalışırsan çalış ödenmez :)


Evet güncemize geri dönersek; cumartesi sabah erkenden tam teçhizatlı olarak Üçkuyular iskelede buluşup (daha doğrusu değerli insan, beyefendi kardeşim Mansur Bey'in bizi az rötarlı alması ile), isimleri hepimizin malumu olan, yol üstü mega marketlerinden birinden, gerekli gıda malzemelerini de tamamlayarak; Narlıdere'nin yolunu tuttuk.


Narlıdere üzerinden benim hala anlamadığım (bugün aynı yere bıraksalar yolu bulamam gerçekten!) bir rota üzerinden, kilitli kapıları zorlamak suretiyle ve de yer yer yolun olmadığı yörelerden geçerek kamp kuracağımız orman içinde ki sık ağaçlık alana vardık. Bu arada yol üzerinde; ünü bölgemiz sınırlarını aşan tarihi "Narlıdere Kalası"nın kalıntılarını da inceleme fırsatımız oldu. Kalıntıların fotoğraflarını buradan yayınlamam, kalıntıların selameti için doğru olmaz diye düşünüyorum ancak Özkan Bey'den elde edebilirsiniz. Değil mi Özkan Bey ??? :)

Bu arada Özkan Bey'den söz açılmışken aşağıda ki 2 fotoğraf kendisine aittir. Bilginize...

























Genelde kampa çıkmadan bir gece önce, son hava tahminleri ve uydu görüntülerini yeniden inceleyip buna göre hazırlık yaparım ancak bu sefer nedense tahminlere pek bakmadan çıkmış olmanın yönelttiği gaflete düşerek yağacak yoğun yağmurları göz ardı ettim. Demek ki çadırları kurmak biraz da yağmur altına nasipmiş !! :)



Çadırları kurup kamp malzemelerimizi de yerleştirip, Mansur'un; "sucukları şimdi yapalım, hadi yapalım" şeklinde ki ısrarlarını da ekarte ettikten sonra (bu arada ekarte etmek bize; uzun saatler ve yaklaşık olarak; birer kavanoz, taze fasülye + barbun fasülye+pilav+brokoli salatası+ hazır tarhana çorbaları+patates salatasına maloldu!) yağan yağmurun dinmesinin de ardından, sis bulutları eşliğinde Çatalkaya Yangın Gözlem Evine* (bkz. yazım kolaylığı açısından yazının bundan sonraki bölümünde ÇYGE olarak adlandırılacaktır) çıkışa geçtik.


Yolda bastıran şiddetli yağmur daha çıkışta beni sırılsıklam etmeye yetti ! Zamanında panço* (bknz. yağmurluk gibi ancak dağcı çantalarını da örtebilen dayanıklı, yekpare yağmurluk) almamak konusunda ki cimriliğim, beni ileride kendi kulaklarımı çın çın çınlatmama da vesile oldu doğrusu) Bir iki nefes tıkanması ile -ki yoğun sis bulutları içinde nefes almak zor gerçekten) ÇYGE'e ulaşmayı başardım.

(Bu fotoğrafları ertesi gün hava açılınca yeniden çıktığımız ÇYGE'in den çektim. Beğeninize...)


Yukarıda sis ve yoğun bulutlar nedeniyle pek bir şey görünmüyordu. Zor bela ÇYGE'nin duvarlarına saklanarak termostan üçü bir aradalarımızı* (bknz yazının bundan sonra ki bölümlerinde 3'ü1 arada olarak geçecek) içip kuvvetli rüzgarlara kapılmamak için bir an önce inişe geçtik. Çıkış sırasında kendimi sırılsıklam olarak tanımladığıma göre inerken yağan şiddetli yağmurlarla aramda ki ilişkiyi; çıplak bir balık adamın su ile arasında yaşadığı ilişki ile ifade etmem yerinde olur sanırım. Zira iç giyimim * (bknz. yazının bundan sonraki bölümlerinde bildiğin don olarak geçecektir) dahil ayakkabımın içine kadar ıslandım :( Tabi bunun faturasını doğaya değil, tozluk ve pançoya vereceğim para konusunda ki cimriliğim nedeniyle kendime kesmem gerekir !! Üstüne basa basa belirteyim; ne kadar malzeme o kadar rahatlık ! İki iki daha dört!


ÇYGE'nden inip tepenin ardında ki dağ yollarından bir sonra ki kamplar için yeni yer aramak bahanesi ile çok keyifli bir yürüyüş yaptıktan sonra dönüşe geçtik.

Havanın güneşli ve bol bulutlu olmasını fırsat bilip, yürüyüş kıyafetlerimizi giyerek; dün akşam sis ve yağmur yüzünden pek bir şey anlamadığımız ÇYGE'ne bir kez daha çıkmaya başladık. Yukarısı havanın da açık olması nedeniyle bütün körfezini gözlemlememize olanak sağladı ! Çok keyifli fotoğraflar çektim doğrusu. Çektiğim fotoğraflardan bir de panorama fotoğraf oluşturdum ki dadından yenmez ! Burada paylaşmazsam yazık olur !


Sabah erkenden kalktığımda güneş daha doğmamıştı. Yanımda ki uyku tulumunda yatan Özkan Bey'in üzerinden atlayıp, akşamdan kurutamadığım malzemelerimi kurutmak üzere bir ateş yaktım. Ateş başında demlenen güzel bir çay ve yapılan kahvaltının ardından da yapılan "sucuklarımızı kalan az biraz ekmek ile bitirip" arkasından çıkan güneş ile kuruyan çadırlarımızı toparlayarak aracımıza kaldırdık. (Allahtan yiyecek birşey kalmamıştı yoksa onları da ardından yerdik galiba)



Çadıra döndüğümde yanıma yedek don* (bknz. bu şekilde geçecek demiştim!) almadığımı farkettim. Geriye tek bir çözüm kalıyordu; o da kurutmak! Yağmurun dinmesinin ardından Mansur ve Özkan'ın yaktığı ateşin başında ıslanan malzemelerimi kurutmaya çalışırken (giydiğim eşortman altım ile) kendisi aynı zamanda ünlü neyzen olan arkadaşımız Özkan Bey'in yer yer mahur yer yer acemkürdi yer yer de hüzzam eserlerini neşretmesi ile sıcak saatler geçti. (Ben bir ara; "sordum sarı çiçeğe" diye başladım galiba ama tam olarak hatırlamıyorum!) Derken yağmur acımasız yüzünü bize bir kez daha gösterdi ve yanan ateşi söndürüp, kurutamadığım malzemelerimi de alarak çadıra geri girdik. Çadırda yanımızda getirdiğimiz kırmızı üzüm sularını da içip, gecenin ilerleyen saatlerine kadar susuzluğumuzu dindirmeye çalıştık! Mum ışında ney sesine kapılan gönüller; muhabbetle beraber gece geç saatlere doğru, kulaklarda kalan bir hoş seda ile uyku tulumunda ki sıcak ortama girdi. (Yeri gelmişken kendisinin nefesine ve de "mansur neyine" de (neyine?)* ( bknz: bu şakalar hiç bitmeyecek galiba) ayrıca teşekkür ederim. Şaka bir yana gerçekten kulaklarımızın pası silindi doğrusu! )

Hafta sonu çok güzel bir kamp geçirdik. Kampı beraber paylaştığımız / yaşadığımız değerli arkadaşlarım Mansur ve Özkan Bey'e ayrıca teşekkür ederim. Başka maceralarda buluşmak ümidi ile...



Cem Derya Dikici
Maceraperest doğa dostu, gezmeyi seven fotoğrafçı, her dem neşeli insan, zorlu kampçı
Şubat 2010
İzmir / Turkey / Earth

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Benim hakkımda ne düşünüyorsan Allah sana iki mislini versin :)